Minyatür
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Minyatür, çok ince işlenmiş ve tek boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen addır. Ortaçağda Avrupa'da elyazması kitaplarda baş harfler kırmızı bir renkle boyanarak süslenirdi. Bu iş için, çok güzel kırmızı bir renk veren ve Latince adı “minium” olan kurşun oksit kullanılırdı. Minyatür sözcüğü buradan türemiştir. Türk kültüründe ise eskiden resme “nakış” ya da “tasvir” denirdi. Minyatür için daha çok nakış sözcüğü kullanılırdı. Minyatür sanatçısı için de “resim yapan, ressam” anlamına gelen nakkaş ya da musavvir denirdi. Minyatür daha çok kâğıt, fildişi ve benzeri maddeler üzerine yapılırdı.
Konu başlıkları |
[değiştir] Doğu ve Batıda Minyatür
Minyatür, doğu ve batı dünyasında çok eskiden beri bilinen bir resim tarzıdır. Ama minyatürün bir doğu sanatı olduğunu, batıya doğudan geldiğini ileri sürenler vardır. Doğu ve batı minyatürleri resim sanatı yönünden hemen hemen birbirinin aynı olmakla birlikte renk ve biçimlerde, konularda ayrılıklar görülür. Minyatür, kitapları resimlemek amacıyla yapıldığından boyutları küçük tutulmuştur. Bu ortak bir özelliktir. Doğu ve Türk minyatürlerinin bazı başka özellikleri de vardır. Bu minyatürlerin çevresi çoğu kez "tezhip" denen bezemeyle süslenirdi. Minyatürde suluboyaya benzer bir boya kullanılırdı. Yalnız bu boyaların karışımında bir tür yapışkan olan arapzamkı biraz daha fazlaydı. Çizgileri çizmek ve ince ayrıntıları işlemek için yavru kedilerin tüylerinden yapılan ve "tüykalem" denen çok ince fırçalar kullanılırdı. Boyama işi için de çeşitli fırçalar vardı. Resim yapılacak kâğıdın üzerine arapzamkı katılmış üstübeç sürülürdü. Renklere saydamlık kazandırmak için de bu yüzeyin üzerine bir kat da altın tozu sürüldüğü olurdu.
[değiştir] Minyatürün Kökeni ve Tarihsel Gelişimi
Bilinen en eski minyatürler Mısır'da rastlanan ve İÖ 2. yüzyılda papirüs üzerine yapılan minyatürlerdir. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani elyazmaları'nın da minyatürlerle süslendiği görülür. Hıristiyanlık yayılınca minyatür özellikle elyazması İncil'leri süslemeye başladı. Avrupa'da minyatürün gelişmesi 8. yüzyılın sonlarına rastlar. 12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yalnızca dinsel konulu minyatürler değil dindışı minyatürler de yapılmaya başlandı. Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa'da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte dar bir sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürüldü. Selçuklular döneminde de minyatüre önem verildi. Selçuklular'ın İran ile ilişkileri nedeniyle minyatür sanatı İran etkisinde kaldı. Mevlana'nın resmini yapan Abdüddevle ve başka ünlü minyatür sanatçıları yetişti.
[değiştir] Osmanlı Devletinde Minyatür ve Bugün
Osmanlı Devleti döneminde ise 18. yüzyıla kadar İran ve Selçuklu etkisi sürdü. Fatih Sultan Mehmed döneminde, padişahın resmini de yapmış olan Sinan bey adlı bir nakkaş, II. Bayezid döneminde de Baba Nakkaş diye tanınan bir sanatçı yetişti. 16. yüzyılda Reis Haydar diye tanınan Nigarî, Nakşî ve Şah Kulu ün yaptılar. Gene aynı dönemde, Bihzad'ın öğrencisi olan Horasanlı Aka Mirek de İstanbul'a çağrılarak saraya başnakkaş (başressam) yapılmıştı. Kanuni Süleyman Çağında meydana getirilen ilk yazma eserlerin, Osmanlı yayılış hareketleriyle ilintili oluşu da ilgi çekici bir olgudur. Bir asker, matematikçi, tarihçi ve ressam olan Matrakçı Nasuh’un 1437’de meydana getirdiği Derbeyan-ı Menazili Seferi Irakeyn, Osmanlı ordusunun Doğu seferindeki durakları, şehir ve kasabaları 132 minyatürle ilginç tasvirler halinde sunulmaktadır. Kalelerin, Şehir yapılarını bütünüyle kapsayan görünümlerin, çadırların, kırlardaki köprü ve doğa manzaralarının, yumuşak ve sert renk zıtlaşmalarıyla tasvir edildiği bu manzara resimleri aynı zamanda belgesel değerler taşımaktadır. Matrakçı Nasuh’un bu eserinde yer yer hayvan figürleri yer almakla, insan figürlerine hiç yer verilmemektedir.
III. Murat (1574-1595) çağında meydana getirilen en önemli eser, Seyit Lokman’ın kaleme aldığı ve Nakkaş Osman ve çıraklarının resimlediği iki ciltlik Hünername’dir. Birinci cildinde 45, ikincisinde 64 minyatür bulunan yazma, Osmanlı sultanlarının savaşlarını ve yaptıkları işleri hikaye eder. Hünername resimlerinin Osmanlı savaşçılarını tasvir eden büyük grup düzenleri çarpıcı renk sonuçlarıyla eşsiz bir anıtsallığa sahiptir.
Osmanlı yazma çeşitleri arasında Surname adını alanlar, resimleriyle Osmanlı sanatı için en karakteristik örneği meydana getirirler. Şehzadelerin sünnet, evlenme töreni gibi şenliklerini ele alan bu yazma çeşidi başka hiçbir İslam ülkesinde resimli olarak meydana getirilmemiştir. Murat III Surnamesi 1582’de Sultan Murat III’ün oğulları için düzenlenen ve 52 gün süren büyük at meydanı Şenliklerini 437 minyatürle tasvir etmektedir. Eser Seyit Lokman tarafından yazılmıştır. Eserde karşılıklı minyatür sayfaları, tören yerinin bütününü kapsayan iki parçalı bir düzen birliği sağlarlar.
17. yüzyılda Osmanlı Çevresinde, yine bugün Topkapı Sarayı’nda bulunan Eğri Fetihnamesi gibi önemli eserleri vardır.Bu eserin 4 büyük minyatür sayfası tutan resimleri 16.yüzyıl üslubuna bazı değişiklikler getiren Nakkaş Hasan tarafından yapılmıştır.
Mustafa Çelebi, Selimiyeli Reşid, Süleyman Çelebi ve Levni 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır. Bunlardan Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıktı ve kendine özgü bir biçim geliştirdi. 19. yüzyıl başlarında yenileşme hareketleriyle birlikte minyatürde de batı resim sanatının etkileri görüldü. Minyatür yavaş yavaş yerini bilinen anlamda çağdaş resme bırakmaya başladı. Ama batıda olduğu gibi Türkiye'de de geleneksel bir sanat olarak varlığını sürdürmektedir.