Kitabı Mukaddes'te Âdem
Vikipedi, özgür ansiklopedi
[değiştir] Kitabı-Mukaddes'te Âdem
- Âdem
- Topraktan insan, İnsanlık; Bu ifade “kızıl-kırmızı” anlamına gelen bir kökten gelir.
- “İnsan”, “İnsanlık” ya da “Topraktan İnsan” olarak İbranice'den çevrilen bu tanımlar, Kutsal Metin'de (Kitab-ı Mukaddes) 560 kez geçer. Bireylere ve genel olarak tüm insanlık için kullanılır. Ayrıca Âdem'de olduğu gibi özel isim olarak geçer. Buna göre Âdem ismi kırmızı ve toprak kavramlarını içerir.
Tekvin 1: 26 “Ve Allah dedi, suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım...” der. Âdem bir şekilde Tanrı'ya benzer yaratıldı. Bu benzeyiş bedensel benzeyiş olmayıp Tanrı'da var olan niteliklerin Âdem'e de verilmiş olmasıdır. Kutsal Metin'de bu niteliklerin başlıca olanları, sevgi, düşünme yetisi, adalet ve güç olarak belirtilir. Bu nedenle Âdem vicdanla ilişkili olan ahlak duygusuna sahipti. Tekvin 1: 26 şöyle devam eder:
- “...ve denizin balıklarına, ve göklerin kuşlarına, ve sığırlara, ve bütün yeryüzüne, ve yerde sürünen her şeye hakim olsun.” Âdem bütün Tanrısal nitelikleriyle hayvanların üzerinde hakimiyet kurabilecek yeteneklere sahipti.
Âdem'in Tanrı niteliklerine sahip olabilmesi için ruh olması gerekli değildi. Tekvin 2: 7 “Ve RAB Allah yerin toprağından adamı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu.” der. Kutsal Metin'nin içindeki kronoloji Âdem'in MÖ. 4026 yılında yaratıldığını gösterir. Ay olarak ise, en eski takvimlerin başlangıcı olan sonbaharda, yaklaşık 1 Ekim civarında olduğu düşünülebilir.
[değiştir] Cennet - Aden Bahçesi
Tekvin 2: 8-14 şu şekilde devam eder ve Âdem'in yaşadığı ortamı ve yeri tarif eder.
- “Ve RAB Allah şarka (doğuya) doğru Aden'de (Aden: zevk) bir bahçe dikti ve yaptığı adamı oraya koydu. Ve RAB Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında hayat ağacını ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi sulamak için Aden'den bir ırmak çıktı ve oradan bölündü ve dört kol oldu. Birinin adı Pişon'dur; kendisinde altın olan bütün Havila diyarını kuşatır; ve bu diyarın altını iyidir; orada ak günnük ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı Gihon'dur; bütün Kuş ilini kuşatan odur. Ve üçüncü ırmağın adı Dicle'dir; Aşur'un önünden akan odur. Ve dördüncü ırmak Fırat'tır. Ve RAB Allah adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden bahçesine koydu.”
Bu şekilde Kutsal Metin Âdem'in yaşadığı yerin yeryüzünde olduğunu fakat yeryüzünün tümünü kapsamadığını gösterir. Âdem için yapılan bahçe sadece bir örnekti. Âdem bu bahçeye bakmalı, onu korumalıydı ve zamanla bu bahçenin sınırlarını genişletmeliydi. Tekvin 1: 27-28'te şunları yazılıdır:
- “Ve Allah onları mubarek kıldı ve Allah onlara dedi: Semereli olun ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun ve onu tabi kılın ve denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına ve yer üzerinde hareket eden her canlı şeye hakim olun. Ve Allah dedi: İşte, bütün yeryüzü üzerinde olup tohum veren her sebzeyi ve kendisinde ağaç meyvası olup tohum veren her ağacı size verdim, size yiyecek olacaktır; ve yerin her hayvanına ve göklerin her kuşuna ve kendisinde hayat nefesi olup yeryüzünde sürünen her şeye, bütün yeşil otu yiyecek olarak verdim; ve böyle oldu.”
Burada “yeryüzünü doldurun”, “denizin balıklarına”, “bütün yeryüzü üzerinde”, “yerin her hayvanına”, “yeryüzünde sürünen her şeye” gibi sözler Âdem'in çoğalması gerektiğini ve bir süre sonra bu bahçenin sınırlarını bütün yeryüzünü içine alacak şekilde genişletmesi gerekeceğini gösterir. “denizin balıklarına” ifadesinden anlaşılacağı gibi, Aden Bahçesi sadece Pişon, Gihon, Dicle, Fırat gibi ırmakları kapsamayıp denizleri de içine alacak şekilde bütün yeryüzüne genişleyecekti.
[değiştir] Tanrı'ya Vefa Denemesi
Tanrı Âdem ve Havva'nın itaat ve bağlılığını denemek amacıyla onlara zor olmayan bir yasak getirdi. Bu yasağa uymaları onları bir şeyden mahrum etmeyecekti. Tanrı Âdem'e Tekvin 2: 16-17 de şunları söyledi:
- “Ve RAB Allah adama emredip dedi: Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye; fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün.”
Âdem'e ne ciltler dolusu yasa ve yasaklar verildi, ne de bir ağaçtan yememe yasağı onlar için çok ağır bir şeydi. Aslında Âdem çok büyük bir özgürlüğe sahipti. Bahçenin her ağacından yiyebilirdi. Âdem sadece tek bir ağaçtan yememeliydi ve yemediği sürece de sonsuza kadar yaşayabilirdi. Ölmesi gerekmiyordu ve bu onun yaşlanmayacağı da demekti. Aynı zamanda Âdem için bu yasağa uymak ağır bir şey değildi. Âdem'in yapması gereken şey tek bir yasaya uymaktı. Bu yasaya uymakla Âdem, Tanrı'nın insan için neyin iyi, neyin kötü olduğuna dair karar verme hakkını tanıdığını ve itaat ettiğini göstermiş olacaktı. Başka sözlerle Âdem Tanrı'nın kendisini yönetmesini kabul etmeliydi. Ve bu da Âdem'in Tanrı'ya itaat etmesi gerektiği demekti. Ağacın adı bunu göstermektedir. “İyilik ve kötülüğü bilme ağacı”nın anlamı buna işaret ediyordu. Tanrı kendi benzeyişinde yarattığı insana, kendisinde olan özgür seçim yapma yeteneğini vermişti. Ancak, bu seçimler yapılırken, insanın iyiliği için Tanrı'nın yönetimine ve kararlarına uyulmalıydı. Bu yapılmadığında ise, bu herkesin kendi gözünde doğru saydığı ve sandığı kararlar verebileceği demekti. İnsanın kendi gözünde doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü diye kararlar vermesinin sonucu ne olabilirdi? Tanrı Âdem'e itaat etmediği takdirde “mutlaka ölürsün” diyerek verdiği yasanın yaptırımını açıkça bildirdi.
Âdem ilk önce yalnızdı ve bu süre içinde çevresini tanıdı, hayvanları gözleyip kendi dilinde onların yapısına uygun isimler verdi. Tekvin 2: 20-24 şunları söyler:
- “Ve adam bütün sığırlara ve göklerin kuşlarına ve her kır hayvanına ad koydu; fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunmadı. Ve RAB Allah adamın üzerine derin uyku getirdi ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapadı; ve RAB Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı, ve onu adama getirdi. Ve adam dedi. Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir; buna Nisa denilecek, çünkü o insandan alındı. Bunun için insan anasını ve babasını bırakacak ve karısına yapışacaktır ve bir beden olacaklardır. Ve adam ve karısı, ikisi de çıplaktılar ve utançları yoktu.”
Bu şekilde Tanrı Âdem'e “Semereli olun ve çoğalın ve bütün yeryüzünü doldurun” talimatını yerine getirecek şekilde ona bir eş verdi. Âdem'in eşi aynı zamanda onun yardımcısıydı ve Âdem'le karısı tek beden gibiydiler.
[değiştir] Âdem Ve Havva Vefasız Oldular
Âdem ve Havva için cennet bahçesinde sorunsuz bir yaşam vardı. Görünüşte onları kısıtlayan tek yasa ise aslında onları koruyordu. Tıpkı küçük bir çocuğun babasının bilgi ve deneyiminden yararlandığı ve korunduğu gibi. Örneğin küçük bir çocuk evde yalnız bırakılırsa bu onun için tehlikeli olabilir, hatta ölümüne yol açabilir. Aynı şekilde Tanrı insan için neyin iyi neyin kötü olduğunu bildiğinden, Tanrı'nın yönetimine uyarak, Tanrı'nın bilgisinden yarar görecekti. Âdem için bu yasaya uymak bir zorunluluktu, aksi takdirde Tanrı ona verdiği yaşamı geri alacaktı. Âdem'e verilen emir kuşkusuz Havva için de geçerliydi.
Tekvin 3. bölüm Âdem ve Havva'nın nasıl günah işlediğini anlatır. Burada öncelikle Kutsal Metin'in günahı nasıl tarif ettiğini bilmek gerekir. Kutsal Metin'de günah için kullanılan ibranice “hattat” sözcüğünün türkçe karşılığı “günah”tır. Fiil şekli olan İbranice“hata” sözcüğünün Türkçe karşılığı günah işlemektir. Bunun açılımı ise “hedefe varamamak” demektir ve atılan bir sapan taşının hedefini şaşırmasında da bu sözcük kullanılır. Fakat asıl olarak insanın Tanrı'ya karşı günah işlemesinde bu sözcük kullanılır. “Fakat bana karşı günah eden kendi canına gadreder...” sözleri Süleyman'ın Meselleri 8: 36 da geçer ve ibranicede “hata” sözcüğü kullanılır. Buna göre Âdem günah işleyene kadar “hata”sızdı. Diğer deyişle hedefine uygun davranıyordu, böylece günahsız yani kusursuzdu. (hattat = günah, hata = günah işlemek)
Tekvin 3: 1-8 olayları şu şekilde açıklıyor:
- “Ve RAB Allahın yaptığı bütün kır hayvanlarının en hilekarı (temkinli, dikkatli, gözüaçık anlamında) olan yılandı. Ve kadına dedi. Gerçek, Allah, Bahçenin hiçbir ağacından yemiyeceksiniz dedi mi? Ve kadın yılana dedi: Bahçenin ağaçlarının meyvasından yiyebiliriz, fakat bahçenin ortasında olan ağacın meyvası hakkında Allah: Ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki, ölmiyesiniz, dedi. Ve yılan kadına dedi: Katiyen ölmezsiniz; çünkü Allah bilir ki, ondan yediğiniz gün, o vakit gözleriniz açılacak ve iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız. Ve kadın gördü ki, ağaç yemek için iyi ve gözlere hoş ve anlayışlı kılmak için arzu olunur bir ağaçtı; ve onun meyvasından aldı ve yedi ve kendisi ile beraber kocasına da verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı ve kendilerinin çıplak olduklarını bildiler; ve incir yaprakları dikip kendilerine önlükler yaptılar. Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan RAB Allahın sesini işittiler; ve adamla karısı RAB Allahın yüzünden bahçenin ağaçları arasına gizlendiler.”
Burada Havva'nın bir yılan tarafından aldatıldığı anlatılıyor. Havva'ya sorulan sorunun taktik bir soru olduğu görülüyor. Yılan, Havva'ya sorusunda “Gerçek(ten) Allah bahçenin hiç bir ağacından yemiyeceksiniz dedi mi?” derken, birincisi, sanki çok şaşırmış gibi yapıyor; ikincisi de, ”hiç bir” ağacından yemiyeceksiniz dedi mi? şeklindeki sorusuyla gerçekleri yansıtmayan (tüm ağaçlar yasak değildi) bir soru sorarak Havva'da tepki uyandırmayı amaçlıyor. Başka sözlerle, yılan Havva'ya, -Nasıl olur, buna gerçekten inanamıyorum, Tanrı size her ağacı yasaklayacak kadar saçma bir emir vermiş olamaz!-, demiş oluyor. Oysa Tanrı zaten tek bir ağacı yasaklamıştı. Böyle bir soru kişinin aklına, birincisi Tanrı'nın yasaklayıcı olduğunu, ikincisi de emirlerinin insanın iyiliğine olmayabileceğini çağrıştırır. Yılanın diğer sözleri ise daha açık; -Size Tanrı'nın bu ağacı yasaklamasının asıl nedenini söyleyim mi?- tarzında. “Allah bilir ki” diyerek sözüne devam eden yılan Tanrı'nın bilinçli olarak, kötü niyetle onları iyi bir bilgiden mahrum bıraktığı yalanıyla, Havva'ya, katiyen ölmeyeceklerini ve hatta Tanrı gibi bir anlayışa erişeceklerini söylüyor. Ve Havva'da, Tanrı'nın onlardan iyi bir bilgiyi sakladığı düşüncesini uyandırıyor. Havva'nın yalnızken yaptığı bu itaatsizliğe Âdem'de katılıyor. Burada yılanın Havva'ya bahçede yalnızken yaklaşması dikkate değer. Böylece Havva'nın Âdem'e danışmasını engellemiş oluyor. Âdem'in ağacın meyvasından yemesi belki de sırf karısının hatırına yaptığı bir itaatsizlik eylemiydi. Kutsal Metin Havva'nın yılan tarafından aldatıldığını ancak Âdem'in bilerek yasak ağaçtan yediğini söyler. Sonuçta her ikisi de “hedefi tutturamadılar” yani günah işlediler. Kusursuz yaratıldıkları halde özgür seçimlerini kullanarak itaatsizliği seçtiler.
[değiştir] Âdem, Havva Ve Şeytan'ın Yargılanması
Kutsal Metin sonraki ayetlerde, Âdem, Havva ve yılana ilişkin Tanrı'nın yargılamasını ve itaatsizliklerinin sonucunun ne olacağını anlatmaktadır. Tanrı'nın yargılamasındaki anlatımlar şöyledir: Tekvin 3: 9-24
- “Ve RAB Allah adama seslenip ona dedi: Neredesin? Ve o dedi: Senin sesini bahçede işittim ve korktum, çünkü ben çıplaktım ve gizlendim. Ve dedi: Çıplak olduğunu sana kim bildirdi? Ondan yeme diye sana emrettiğim ağaçtan yedin mi? Ve adam dedi: Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim. Ve RAB Allah kadına dedi: Bu yaptığın nedir? Ve kadın dedi: Yılan beni aldattı ve yedim. Ve RAB Allah yılana dedi: Bunu yaptığın için, bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lanetlisin; karnın üzerinde yürüyeceksin ve ömrünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin; (Şeytan için mecaz bir anlatım) ve seninle kadın arasına ve senin zürriyetinle onun zürriyeti arasına düşmanlık koyacağım; o senin başına saldıracak ve sen onun topuğuna saldıracaksın. Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesile çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın ve arzun kocana olacak, o da sana hakim olacaktır. Ve Âdem'e dedi: Karının sözünü dinlediğin ve ondan yemiyeceksin diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lanetli oldu; ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin; toprağa dönünciye kadar, alnının teriyle ekmek yiyeceksin; çünkü topraksın ve toprağa döneceksin. Ve adam karısının adını Havva (Anlamı: Yaşamı olan) koydu; çünkü bütün yaşıyanların anası oldu. Ve RAB Allah Âdem için ve karısı için deriden kaftan yaptı ve onlara giydirdi.
- Ve RAB Allah dedi: İşte, adam iyiyi ve kötüyü bilmekte bizden biri gibi oldu; ve şimdi elini uzatmasın ve hayat ağacından almasın ve yemesin ve ebediyen yaşamasın diye – böylece RAB Allah onu Aden bahçesinden, kendisinin içinden alındığı toprağı işlemek için çıkardı. Ve adamı kovdu ve hayat ağacının yolunu korumak için, Aden bahçesinin şarkına Kerubileri ve her tarafa dönen kılıcın alevini koydu.”
[değiştir] İlk İnsanların Tanrı'dan Ayrılmaları
Sonuçta Âdem'le Havva'nın itaatsizliği onlar için ve daha sonra olacak çocukları için Aden bahçesinin dışındaki zor bir yaşam demek olacaktı. Sadece zor bir yaşam değil aynı zamanda giderek yaşlanıp öleceklerdi. Kutsal Metin, Âdem'in 930 yıl yaşadığını söyler. Bu, Kutsal Metin'deki “Çünkü senin gözünde bin yıl geçen dünkü gün ve bir gece nöbeti gibidir.”(Mezmur 90: 4) sözüne göre, Âdem'in aynı gün öldüğü demektir. Diğer deyişle Âdem 1000 yılın içinde ölmüştür.
Âdem ve Havva'ya yaşamaları için sunulan “Aden Bahçesi” ya da diğer deyişle cennet, Tanrı'nın insanlara verdiği bir hediye paketi değildi. Hediye edilen şey bir hediye paketi olduğunda, bu hediye edilir ve kullanımına karışılmaz. Oysa burada farklı bir durum sözkonusuydu; Tanrı'nın yeryüzünün yönetimine ya da “Aden Bahçesi”ne etkin bir şekilde katılımı, başka sözlerle, Tanrı'nın yönetimi. Tıpkı, iyi bir yönetimin halkına refah getirebildiği gibi, Tanrı'nın yönetimi yeryüzündeki koşulların en mükemmel durumda olmasını sağladı. Tekvin 1: 31 şöyle der “Ve Allah yaptığı her şeyi gördü, ve işte çok iyi idi...” Ancak bu koşulların sürebilmesi için, bu yönetimin sürekliliği şarttı. Bu da, hediye paketi vermede olduğu gibi, paketi verip ayrılmanın tersine, Tanrı'nın insanlar üzerindeki yönetiminin sürmesi demekti. Bir emir, yasa, yasak, yargılama ve yaptırım varsa yönetim de vardır. Burada bir yönetimde bulunması gereken 3 koşul birden bulunmaktadır, yasama, yürütme, yargılama. Tanrı Âdem'in durumunda yasa koymuş, yargılamış ve yürütmüştür.
Âdem'e verilen “iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin....çünkü...mutlaka ölürsün.” sözleri ilk bakışta basit gibi görünse de, bu sözlerin içeriği, tıpkı bir babanın, küçük çocuğuna, prize veya sobaya yaklaşmasın diye “oraya dokunma cıss olur” demesine benzetilebilir. Burada “cıss” sadece tehlikeyi çocuğa anlatabilmek için kullanılan en basit bir ifadedir. “Cıss” sözcüğü basit olsa da, buna uyulmadığında yaratacağı tehlike ölümcüldür. Dikkat edilmesi gereken nokta ise, babanın küçük çocuğuna volt, elektrik, akım şiddeti gibi konularda ayrıntılı açıklamalar yapmamasıdır. Küçük bir çocuk bunları anlamayacağından bunu yapması mantıksız olacaktı. Buna göre “iyilik ve kötülüğü bilme” sözlerinin anlamının daha derin olduğu görülebilir.
Buradaki durum gene baba ve çocuk örneğinde olduğu gibi, bir çocuğun babasını dinlemeyip evden kaçmasına benzetilebilir. Bir komşunun, bir çocuğa, “babanı boşver, sen özgürsün, istediğin gibi yaşa, o zaman senin için daha iyi olur” demesine benzetilebilir. Acaba küçük bir çocuk babasının yönlendirmeleri ve yardımı olmadan evin dışında tek başına başarılı olabilir miydi. Âdem'le Havva'nın durumunda, yılan bunun olacağını iddia etti. Yılan şunu iddia ediyordu: “(Anlayış) gözleriniz açılacak ve iyiliği ve kötülüğü bilerek Allah gibi olacaksınız.” Yılan aslında şunu diyordu: Sizin başarılı olmanız için Tanrı'yı dinlemeniz ve O'nun rehberliğine, yönetimine uymanız gerekmez. Siz kendiniz de bunu yapabilirsiniz. Bununla şunu da demiş oldu: Sizin Tanrı'nın yönetiminden kaynaklanan cennete ihtiyacınız yok, siz kendiniz de aynı mükemmel koşulları sağlayabilirsiniz, üstelikte Tanrı'dan özgür olacaksınız.
Bu şekilde yılan burada, dolaylı olarak Tanrı'nın yönetimini kötülemiş oldu. Bu aynı zamanda Tanrı'yı suçlamak demekti. Yılan'a göre Tanrı'nın insanları yönetmesi haksızlıktı. İnsanın özgürlüğünü kısıtlayan ve onun iyiliğine olmayan bir yönetimdi. Yılan sadece Tanrı'nın yönetimini suçlamakla kalmayıp, “katiyen ölmezsiniz” diyerek Tanrı'yı yalancılıkla da suçladı. Burada Tanrı'nın insanı yaratırken söylediği sözleri anımsamak gerekir. “Suretimizde ve benzeyişimize göre insan yapalım” demişti. Bu yerdeki veya gökteki Tanrı'nın benzeyişinde olan varlıkların özgür seçimler yapabileceği demekti. Bu varlıklar sadece iyilik yapmaya programlanmış robotlar değildiler. Ve yılanı kukla olarak konuşturan ruh varlık ta özgürdü.
[değiştir] Şeytan (Karşı Koyan) - Tanrı Olmak İsteyen Bir Kerub
Kutsal Metin böyle bir ruh varlıktan söz eder. Bu Kerub sınıfından bir melekti. Hezekiel 28: 12-17 bu ruh varlık için şunları söyler:
- “...Kemalin mührü, hikmetle dolu güzellikte tam olan sendin. Sen Adende, Allahın bahçesinde idin; sarı yakut, kırmızı akik, yeşim, safir, kızıl yakut, zümrüt taşları ile, bütün değerli taşlarla ve altınla kaplanmıştın; teflerinin ve zurnalarının işçiliği sende idi; yaratıldığın gün hazırlanmıştılar. Sen meshedilmiş gölge salan Kerubi idin ve seni ben diktim, Allahın mukaddes dağı üzerinde idin; ateşten taşlar arasında gezdin. Sende kötülük olduğu bulununcaya kadar yaratıldığın günden beri yollarında kamildin...Senin yüreğin güzelliğinden ötürü yükseldi; parlaklığından ötürü hikmetini bozdun...”
Buradaki sözlerden, bu meleğin Aden bahçesinde korumakla (gölge salan) görevlendirilmiş (meshedilmiş) bir Kerub olduğu belirtilir. Ayrıca bu ruh varlığın güzelliğinden dolayı kibirlendiği anlatılır. Kutsal Metin bu ruh varlığın güzelliğini anlatırken insanların güzel olarak algıladığı değerli taşları bu varlığın ruh bedenini anlatmak için kullanır. Bu ruh varlık daha sonra Şeytan olarak adlandırılır. İsim olmayan bu sözcüğün anlamı karşı koyan demektir ve bu ruh varlık için kullanılır. Kutsal Metin Şeytan'ı aynı zamanda “Eski Yılan” olarak adlandırır. Bu ruh varlık zamanla kibirlenerek kendisini Tanrı gibi görmeye başladı. Hezekiel 28: 2, 6, 9 Şeytan'ın bu tutumunu şöyle açıklıyor.
- “Rab Yehova şöyle diyor: Mademki yüreğin yükseldi ve ben ilahım, denizlerin bağrında Allah tahtında oturuyorum dedin...,...Mademki yüreğini Allah yüreği gibi ettin...,...Seni öldürene karşı da: Ben Allahım diyecek misin...”
[değiştir] Tanrı Âdem'le Havva'yı Bıraktı
Şeytan'ın Âdem'le Havva'yı ayartması, birinin başkalarını sahte bir vaatte bulunarak aldatmasına benzer. Örneğin başka birisine ait olan ve içinde çok değerli taşlar olan bir çantayı çalmanız teklif ediliyor. Çantayı çalıyorsunuz ama daha sonra içine baktığınızda ise boş olduğunu görüyorsunuz. Aslında size yalan söylendiğini anlıyorsunuz. Sizi kandıran kişi çantanın boş olduğunu bildiğine göre onun amacı başka bir şey olmalı. Çantasını size güvenen kişiye karşı sizin ne kadar güvenilmez biri olduğunuzu göstermek. Sizin daha sonra çantasını çaldığınız kişiye “Ya ama içinin boş olduğunu bilseydim çalmazdım” demenizin faydası yok. Bunun anlamı “Ama çantayı dolu zannederek çaldım.” demek olur. Âdem ve Havva böylece güvenilmez olduklarını gösterdiler. Bu güvenilir olmak veya güvenilmez olmak ifadesi başka bir ifadeyle çok yakından bağlantılıdır. İman kavramıyla.
Kutsal Metin'deki ilkeye göre bir kişi “Küçük şeylerde güvenilir olan, büyük şeylerde de güvenilirdir. Küçük şeylerde doğru davranmayan, büyük şeylerde de doğru davranmaz.” ( Luka 16: 10 Kutsal Metinler) Âdem ve Havva küçük bir şeyde güvenilir olmadılar. Böylece daha önemli büyük şeylerde de doğru davranmayacaklarını bu ilkeye göre göstermiş oldular. Güvenilirlik ve vefa sözcüklerinin iman sözcüğüyle yakın ilgisi vardır. Kutsal Metin iman sözcüğünü bugün yaygın olarak kullanılan şekliyle kullanmaz. Bugün genellikle iman yaygın olarak Tanrı'nın var olduğuna inanmak demektir. Kutsal Metin'e göre iman = vefa demektir. Başka deyişle güvenilir, sadık olmak ve her şart ve durumda Tanrı'ya bağlı olup itaat etmek demektir. Bu ise Tanrı'ya güvenmeyi gerektirir. Kutsal Metin'deki “Tanrı'ya yaklaşan O'nun var olduğuna ve kendisini arayanları ödüllendirici olduğuna iman etmelidir.” sözleri, imanın Tanrı'ya güveni kapsadığını göstermektedir. Eğer birisi tam olarak Tanrı'ya güvenmiyorsa bu o kişinin Tanrı'nın söyleyeceği her şeyi yapmayacağı demektir. Kuşkusuz güvenilmesi gereken kişi güvenilir olduğunu daha önceden kanıtlamış olmalıdır. Diğer sözlerle Tanrı kendisinin güvenilir olduğunu kanıtlamış olmalıdır. Eğer böyle kanıtlar varsa ve buna rağmen biri Tanrı'ya güvenmeyip O'na sırt çevirirse, bu aslında kendisinin güvenilmez olduğunu gösterecektir. İşte, Âdem bunu yapmış oldu. Tanrı Âdem için bütün mükemmel koşulları sağladığı halde, Âdem kolayca Tanrı'ya sırt çevirdi. Başka sözlerle imansız = vefasız-güvenilmez olduğunu göstermiş oldu. Kutsal Metin Tanrı için “Vefalı olanla vefalı, vefasız olanla vefasız olursun.” diyerek Tanrı'nın ne şekilde tepki göstereceğini açıklar. Böylece Âdem Tanrı'yı bıraktığı için Tanrı da Âdem'i bırakmış oldu.
[değiştir] Özet Noktalar
- Âdem topraktan yaratıldı, ölmesi gerekmiyordu, öldüğünde ise toprağa döneceği söylendi, başka bir ruh diyarına gideceği söylenmedi. Böyle olsaydı bu onun ölmeyeceği demektir ki, Âdem'e “mutlaka ölürsün” ve ayrıca göğe değil “toprağa döneceksin” dendi.
- Cennet, Aden bahçesi yeryüzündeydi, gökte veya başka bir yerde değildi; ve zamanla bütün yeryüzünü içine almalıydı. Âdem için çalışmamak sıkıcı olacağından kendisine zevkli işler verildi.
- Âdem ve Havva'ya verilen emir ağır değildi. Tek bir yasaydı. Tanrı'nın insan üzerindeki yönetme hakkını kapsıyordu. Buna itaat etmemek Tanrı'nın yönetiminde olmayı reddetmek demekti.
- Âdem kendisi için neyin iyi olduğuna kendisi karar vermeyi seçtiğinde aslında Tanrı'dan bağımsız olmayı seçti. Âdem'in seçimi onun soyunu etkiledi. Bu artık insanların Tanrı'dan bağımsız olarak kendi yönetimlerini oluşturacakları anlamına geliyordu.
- Yılan konuşan bir hayvan olmadığından onu birisi kukla gibi konuşturdu. Kutsal Metin'in başka bölümlerinde Şeytan'dan “Eski Yılan” diye bahsedilir.
- Âdem'le Havva'ya bildirilen sözlerin bir kısmı cezayken bir kısmı da doğacak sonuçları belirtiyordu. Âdem ve Havva yeryüzünün bakımlı Aden Bahçesi'nden, bakımsız kısmına çıkarıldı.
- İnsanlığın atası olarak Âdem soyuna kendinde olanı verdi, günahı, ölümü ve diğer sıkıntıları. Kutsal Metinler şöyle der: “Nasıl ki günah bir insan aracılığıyla ve ölüm günah aracılığıyla dünyaya girdi, hepsi günah işlediği için ölüm de tüm insanlara geçti.” (Rom. 5: 12). İsa'nın Âdem'e benzer şekilde dünyaya gelmesiyle, Âdem'in soyuna getirdiği günahı, ölümü ve diğer sıkıntıları kaldırmak arasında doğrudan bir ilişki vardır.
- Yılan için verilen yargı, aslında onu kukla gibi konuşturan Şeytan içindi. Yılana söylenen sözler Kutsal Metin'in ileri bölümlerinde açıklanan ve itaatli insanların kurtulacağına ilişkin ümit veren mecazi sözlerdir. Burada geçen olaylar Tanrı'nın Şeytan'ı neden hemen yok etmediği ve böylece neden kötülüğü hemen ortadan kaldırmadığı konusunun çekirdeğini oluşturur.
Âdem davranışıyla Şeytan'ı desteklediğini göstermiş oldu. Aden bahçesinde gelişen olaylar sonucu ortaya çıkan birçok konunun açıklığa kavuşturulması gerekliydi. Kuşkusuz Tanrı her şeyi yaratan ve güç bakımından herkesten üstün olduğundan kimseye hesap vermesi gerekmiyordu. Fakat yarattığı varlıklar kendi benzeyişindeki özelliklere sahiptiler. Bunun anlamı, bu varlıkların Tanrı'nın davranışını kendilerinde de bulunan adalet duygusuna göre değerlendirecek olmalarıdır. Şeytan Tanrı'nın gücüne meydan okumadığından, meseleyi güç kullanarak çözmek, Şeytan'ın iddialarına karşı bir yanıt olamazdı. Bu yalnızca Şeytan'ın haklı olduğu iddiasını desteklemeye yarardı...
[değiştir] Şeytan'ın Ortaya Çıkardığı Davalar Ve İddiaları
- Tanrı yalancıdır. Tanrı'nın yönetimi haksız ve insanların iyiliğine olmayan bir yönetimdir.
- 'İnsan Tanrı'dan bağımsız olarak başarılı bir şekilde kendi kendini yönetebilir ve iyi sonuçlara ulaşır. Başka sözlerle insanlar yeryüzünü cennete çevirebilirler.'
- Şeytan, kendisinin Tanrı'ya isyan etmekte yalnız olmadığını, aslında hiç kimsenin Tanrı'ya gerçekten vefalı olmadığını iddia etmektedir. O'na göre sadece Âdem ve Havva değil, aslında bütün insanlar Tanrı'ya vefalı olmayacak niteliktedirler. Bunun ispat edilebilmesi için kendisine herkesi ayartmak için bir fırsat verilmelidir.
Âdem'in davranış tarzı sanki Şeytan'ın iddialarını kanıtlıyor gibiydi. Ancak, acaba başka insanlar da Âdem ve Havva gibi mi davranacaklardı. Bu ve diğer iddiaların kanıtlanması için uzun bir süreye ihtiyaç vardı. Bu süre verilmediği takdirde Şeytan haklı görülebilirdi. En azından zekaya sahip, düşünebilen gökteki varlıkların zihinlerinde Tanrı'ya karşı kuşkulu bir bakış tarzı gelişebilirdi. Sorunları çözmenin tek yolu, kötüye ve kötülüğe geçici olarak izin vermekti. Bu süre içinde dünyada ortaya çıkacak bütün durumlar kimin haklı olduğunu gösterecek kanıtları sunacaktı. Eğer insanlar yeryüzünü kendileri için Aden Bahçesi gibi yapabilirlerse, o zaman Şeytan iddialarında haklı görülebilirdi. Bunun tersi durumda ise Şeytan'ın yalancı olduğu kanıtlanmış olacaktı.
Aden Bahçesi'nde yaşananlar Şeytan'a verilen 6000 yıllık bir süreci başlattı. Kutsal Metin'e göre Âdem bütün bu konularda başrol almış bir kişilik olmuştur.
Kaynakça:
- Kitabı Mukaddes Şirketi, Kutsal Kitap
- Kitabı Mukaddes Şirketi, Kitabı Mukaddes